Akdeniz yakası Aydın elleri Kuşlar gider bizim Dede Sultan'a Cemalin görünce yürüdü dağlar Taşlar gider bizim Dede Sultan'a
Duyduk ki Mustafa huruç eylemiş Aydın ellerinde Karaburun'da Bedrettin'in selamını söylemiş köylünün huzurunda Duyduk ki; bu işler duyulur da durmak olur mu Bir sabah erken Haymana Ovası'nda bir garip kuş öterken Sıska bir söğüt altında zeytin danesi yedik
Varalım dedik görelim dedik Yapışıp sabanın başına Şol kardeş toprağını Biz de bir yol -biz de bir yol - sürelim dedik
Düştük dağlara dağlara Aştık dağları dağları
Bedrettin yiğitleri ufka baktılar Gitgide yaklaşıyordu toprağın sonu Fermanlı bir ölüm kuşunun kanatlarıyla Oysa ki onlar bu toprağı Bu kayalardan bakanlar onu Üzümü inciri narı Tüyleri baldan sarı, sütleri baldan koyu davarları İnce belli aslan yeleli atlarıyla Duvarsız ve sınırsız bir kardeş sofrası gibi açmıştılar
Katardan ayrılan turna sürüler Her andıkça ümükleri sızılar İrili ufaklı emmik kuzular Koçlar gider bizim Dede Sultan'a
Bedrettin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına çıktılar Dikişsiz ak libaslı baş açık, yalın ayak ve yalın kılıçtılar Mübalağa cenk olundu Aydın'ın Türk köylüleri Sakız'lı Rum gemiciler Yahudi esnafları On bin mülhid yoldaşı Börtlüce Mustafa'nın Düşman ormanına on bin balta gibi daldı
Hep bir ağızdan türkü - türküleri söyleyip Hep beraber sulardan - sulardan çekmek ağı Demiri oya gibi işleyip hep beraber Hep beraber sürebilmek - sürebilmek toprağı Balı incirleriyle beraber yiyebilmek Yarin yanağından gayrı her şeyde, her yerde, hep beraber (3 demek için
On binler verdi sekiz binini; yenildiler Yenenler yenilenlerin dikişsiz ak gömleğinde sildiler kılıçlarının kanını Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi Hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak Edirne Sarayı'nda damızlanmış atların deşildi nallarıyla Ve teker teker bir an içinde Omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri yüzleri kan içinde Geçer çıplak ayaklarıyla yüreğime basarak Geçer Aydın ellerinden Karaburun mağlupları
Baba Musamızdan almış cehdini Gördün mü Kaygusuz zulmün vaktini Padişahlar tacı ile tahtını Yoklar gider bizim Dede Sultan'a
Satırı çaldı cellat Çıplak boyunlar yarıldı nar gibi Yeşil bir daldan kopan elmalar gibi Birbiri ardınca düştü başlar Ve her baş düşerken yere Çarmıhından Mustafa baktı son defa Ve her yere düşen başın kılı depremedi İriş Dede Sultanım dedi bir Başka bir söz demedi
Aydın'da ortaklar Karaburun'da Kılıç ceran oldu oynuyor kında Bir elim harmanda bir elim kanda İriş Dede Sultan gazaya iriş (İmdi can günüdür gazaya iriş)
Bedrettin gülümsedi, aydınlandı içi gözlerinin Dedi: Madem ki bu kerre mağlubuz, netsek neylesek zait Madem ki fetva bize ait Verin ki basak bağrına mührümüzü
Elim ay dur dört kitaptan evveli Şeyhoğlu Bedrettin Sultan-ı Veli Ortaklar adına didemin seli Çağlar gider bizim Dede Sultan'a
Yağmur çiseliyor Serez'in esnaf çarşısında bir bakırcı dükkanının karşısında Bedrettinim bir ağaca asılı Yağmur çiseliyor Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir Ve yağmurda ıslanan yapraksız bir dalda sallanan Şeyhimin çırılçıplak etidir Yağmur çiseliyor Serez Çarşısı dilsiz, Serez Çarşısı kör Havada konuşmamanın görmemenin kahrolası hüznü Ve Serez Çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü Yağmur çiseliyor
Hep bir ağızdan türkü - türküleri söyleyip Hep beraber sulardan - sulardan çekmek ağı Demiri oya gibi işleyip hep beraber Hep beraber sürebilmek - sürebilmek toprağı Balı incirleriyle beraber yiyebilmek Yarin yanağından gayrı her şeyde, her yerde, hep beraber (3 demek için